Alecto Riddle
Gözlerimi kapatmış, dışarıdaki gölün üzerine yansıyan güneşi izliyor, aklımda gölün üzerine düşen sarının koyu ve dalgalı halinin ne kadar eşsiz göründüğünü tartıyordum ki, birden içeriden yükselençığlığı işittim. Sıçradım. Güneşin yansımasına o kadar bakmıştım ki, etrafı net olarak göremiyor, nesneleri seçemiyordum. Gözlerimi ovuşturdum ve yatağımın üzerinde duran asamı kavradım. Gözlerim biraz daha iyi seçiyordu artık. Evimizin dar koridorundan hole doğru ilerledim. O derin çığlık bir daha duyuldu. Ardından konuşan adamın sesi "
Onu bana ver, şimdi!" diyordu. Henüz neler oluğ bittiğini anlamamışken görünmek istemiyordum.Asayı tutan sağ elimin işaret ve baş parmağıyla, asayı sıkıca kavradım. adımlarımı dikkatli bir şekilde attım ve sesi takip ettim. Çığlık ben ilerledikçe daha tiz bir hal alıyor gibiydi. Sesler holün sağ tarafındaki odadan geliyordu ve içerideki her kimse çok kızmışa benziyordu. Evde yalnız olduğumu sanıyordum. İçerideki çığlık atan ses bana tanıdık gelmiyordu.
Başımı kapının kısa, dikdörtgen kasasının kenarından bir kaç santim uzattım. İçeride uzun boylu, kirli sakallı, siyah gözlü ve siyah pelerinli bir adam asasını kavramış yerde çaresizce başını kolları arasına almış adama
Crucio! diye bağırıyordu. Yerde yatan kişinin çığlıkları artık aşırı tiz ve gür duyuluyordu. Bünyem buna daha fazla dayanamayacak gibiydi. Asamı biraz daha sıkı kavradım ve kuvvetlice haykırdım; "
Petrificus Totalus". Uzun boylu adam kıpırdayamaz olmuştu. Yerde yatan kişiye doğru hızla ilerledim. Hızlı hızlı nefes alıyor ve yüzünü kapatmış olan uzun saçlarından kurtulmaya çalışıyordu. Soluksuzcasına çırpındı. Kısa süre sonra hareket etmeyi bıraktı ve sağ kolunun yere düşüşünün ardından
pat! diye bir ses işittim. Hemen yere eğildim. Yerde yatan kızı göremiyordum. Saçları yüzünden çektim. Yerde yatan tanımadığım kişinin ölmüş olduğunu anladım. Kim olduklarını ve evimde ne yaptıklarını bilmiyordum. Bu işin içerisinde bir iş olmalıydı...
Derhal Sihir Bakanlığına cisimlendim. Etrafta bir çok insan koşuşturuyor, bir çok yazışma havalarda dolaşıyor ve insanlar sürekli cisimleniyorlarlardı. Yükselen seslerin arasında insanlara çarpa çarpa ve telaşla Sehebaz Bürosuna gitmek üzere asansörlere geldim. Bir yuvarlak şeklinde sıralanmış asansörlerin hepsinin önü doluydu ve sırada bekleyenler vardı. Sıranın en az olduğu asansöre doğru ilerledim ve sıra bana gelene kadar bekledim. Kukuletası eskimiş bir büyücü tam adımımı atacakken önümden sıyrıldı ve sadece "
Aferdersiniz" diyerek benden önce asansöre bindi. İşte buna kızmıştım. Kendi kendime söylenirken yeni gelen asansöre bindim. Asansörün ani geri çıkışıyla, parmaklıklar sarsıldı ve herkes bir anlık dengesini kaybetti. Hızla Seherbaz Bürosunun olduğu bölüme ulaştım. Asansörden yükselen "Seherbaz Bürosu" sesini duyunca koşar adım büro başkanı Bay Fergie'yi bulmak için odaların üzerindeki isimleri hızla okuyarak koşturuyordum. Elinde kahvesini yudumlayan Bay Fergie'yi görür görmez tanımıştım. Hızla yanına gittim. Evde olan bitenleri anlattım.
Bir kaç gün süren araştırmalar sonuçsuz kaldı. Ölen kadının kim olduğunu öldüren katil söylemiyordu.Hiç bir şey ortada yoktu ve kimse bir iz bulamamıştı...
10 YIL SONRA
Bir sabah uyanmış, dışarıdaki günlük güneşlik havaya bakıyordum. İçeriden gelen çaydanlığın çıkardığı ıslık sesine benzer oldukça huzur verici ses ve etrafa yayılan su buharı, evin içerisindeki havayı biraz daha farklılaştırmıştı. Bunca yıl yaşamış olduğum hiç bir şeyi bu kadar merak etmiyordum. O kadın kimdi ve neden kendime fazlasıyla yakın hissediyordum? Tüm bu soruların cevaplarını yıllarca kendimde aramama rağmen bulamamıştım. Fokurdayan suyun sesini duyduktan sonra çaydanlığın altını söndürüp hole çıktım. Holün sağındaki odaya girdiğimde yine o gün aklıma gelmişti. Dün gibiydi. Net ve donuk. Kadının çığlıkları aklımdan çıkmıyordu. odanın içerisinde bir oraya bir buraya gezinirken, neden yıllardır bu odaya girmeye korkar olduğumu düşünüyordum. Asamı çıkarttım. Nedensizce içimde bir his, bu odada bir şeylerin gizli olduğunu söylüyordu.
Nedensizce asamı çıkartıp bu odadaki kasveti kaldırabilir umuduyla Finite Incantatem! diye bağırdım. odanın şeklinde hiç bir değişme olmadı. Fakat odanın içerisindeki buzlu ve kasvetli his yok olmuş, yerini açık seçik huzurlu bir hava bırakmıştı. Yerde duran fotoğraflar ve mektuplar vardı. Hepsini tek tek okumaya başladım...
...
Tüm o mektupları okuduktan, fotoğraflara baktıktan sonra anladım ki, yıllar önce öldürülen o kadın öz annem, öldüren kişiyse onu sevgisiyle kandırıp amacına ulaşmak isteyen alçak bir katilmiş. Annemin yıllardır üzerinde çalıştığı iksir formülünü ele geçirmek isteyen katilden bana sığınmak için gelen anneme yardım edememiştim. Yerimden kalkıp tekrar pencereye, göle bakan kısmına doğru ilerledim. Güneş yine o günkü gibi tüm güzelliğiyle ve berraklığıyla göle yansıyordu. Oturdum ve izledim... Annemi canlı olarak görmemiş, tanıyamamıştım. Fakat onu ölürken görebilmiştim...
Alecto RIDDLE'dan Anı