Siteyi en iyi şekilde kullanabilmek için " Google Chrome " tercihimizdir. Kullandığımız kodlar, gifler ve diğer görsel materyaller Explorer'i kasmaktadır. Bu nedenle en iyi, hızlı ve kesintisiz biçimde Chrome sağlamaktadır.

* Salvio Hexia RPG
Siteyi en iyi şekilde kullanabilmek için " Google Chrome " tercihimizdir. Kullandığımız kodlar, gifler ve diğer görsel materyaller Explorer'i kasmaktadır. Bu nedenle en iyi, hızlı ve kesintisiz biçimde Chrome sağlamaktadır.

* Salvio Hexia RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İşim Tehlike.

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Nick Delfino
III. Sınıf Slytherin
III. Sınıf Slytherin
Nick Delfino


Mesaj Sayısı : 3
Galleon : 3
Hogwarts'a Geliş Tarihi : 31/01/11
Yaş : 33
Nerden : annesinin yanından

İşim Tehlike. Empty
MesajKonu: İşim Tehlike.   İşim Tehlike. I_icon_minitimePtsi Ocak 31, 2011 4:41 pm

Sabah
Saat: 05.04
I. Görev

Telefonum tiz bir sesle beni uyandırdı. Gözlerim acıyordu. Görevden geç dönmüştüm. Ve sadece iki-üç saat uyuyabilmiştim. Telefona tembelce uzandım ve aramayı yanıtlamak için pin kodunu girdim. Kullandığım telefon sıradan telefonlardan değildi. Sadece görev alacağım zaman açılırdı bu telefon. Ve sonra tekrar kendiliğinden kapanırdı. Çok karmaşık bir şeydi bu. Dört haneli kodu girdim. Ve telefonu kulağıma götürdüm;
"Nick hemen markete gel. Hemen."
Ve ardından meşgul sesi. Yatağımdan kalktım. Ve en yakınımdaki kıyafetlere uzandım. Basit bir kot ve siyah bir tişört. Giyinince hemen çantamı ve arabamın anahtarını alıp dışarıya attım kendimi. Yüzümü bile yıkamadan çıkmıştım. Ellerimle yüzümü ovuşturuyordum. Kendimde olduğum söylenemezdi. Gözlerimin çevresi çapak doluydu. Ve bacaklarım ağrıyordu. Küçük bir çocuk gibi ağlamak istiyordum. Ancak böyle acılara alışmıştım. Acı çekmek ve çektirmek benim işimdi. Ve ben işimi seviyor, zevkle yapıyordum.

Evime en yakın markete doğru sürüyorum arabayı. Arabam ıslak ve dar sokakların arasından geçiyor. Bir süre ana yola çıkmadım. Dolambaçlı gidiyorum. Birisi beni takip ediyorsa diye önlem aldığım düşüncesi beni biraz huzursuz ediyor. Anayola çıktığımda ise etrafta kimse yok. Boş sokaklardaki tek uğultu rüzgarın uğultusu. Sabahın beşinde rüzgar çok neşeli. Şarkılar söylüyor, ağaçlarla dans ediyor. Ancak ben pek mutlu değilim. Arabayı kapalı otoparka park ettim. Ve markete doğru yürümeye başladım. Ayakkabımın topukları düzenli bir ritim tutturdu;
Tak, tak, tak, tak...
Yağmur çiselemeye başladı, hafif hafif. Saçlarıma düşen yağmur damlaları saç tellerimden kayıp düşüyor. Bazı damlalar ise gözlerime, dudaklarıma denk geliyor. Mor gözlerimin altındaki damlalar beni ağlamış gibi gösteriyor. Ancak kırmızı dudaklarım gözlerime zıtlıkla yukarı kıvrılıyor. Gülümsüyorum. Çünkü ancak kendimi böyle iyi hissediyordum.
Markete girerken çevremde kimse yok. Serseri kılıklı bir adam dışında. Markete girdim ve kafeinli bir içecek aldım. Kendime gelmeliyim. Dışarıya çıktığımda adam yine orada. Çantama bakıyor. Bu beni kızdırıyor. Sabahın kör saatinde uyandırılıyor ve bir markete gitmem için emir alıyordum. Şimdi ise bu serseri! Ancak kendime hakim olmalıyım. Cebimden bir onluk çıkarıyorum ve adama verdim. Gülümsedi bende onun gülümsemesine zoraki bir şekilde karşılık verdim. Arabamı ilerideki kapalı otoparka park etmiştim. Hantal hantal yürümeye başladım. Havada soğuk bir rüzgar var. Üzerime aldığım örgü cekete sarındım. Her adımımda sanki yer ayağımın altından kayacak gibi sarsılıyor. Uykusuzluk başıma vurmuştu. Sanki on şişe bira içirmişlerdi. Kafamı biraz salladım. Başım kısa süreli ağrıdı ancak kendime gelmeyi başardım.
Otoparka girdim. Ve dönerli merdivenden ikinci kata çıktım. Bomboş katta bir ben bir de hippi iki adam duruyordu. Ve hiç dost canlısı görünmüyorlardı. Birisinin elinde sopa vardı. Ne var ki bende pek dost canlısı bir günümde değildim. Sopası olmayan adam kaba bir sesle konuşmaya başladı,
"Sen Nick olmalısın. Ya da özel ajan S11 mi demeliyim?"
Dedi. Bunlar kimliğimi nereden biliyordu? Kimse benim bilgilerime ulaşamazdı ki! Yeryüzündeki tüm bilgiler iki katlı güvenlik duvarının ardında korunur. Sanal ortamda tabii... Ancak bu adamlar hiç hoşuma gitmedi. Ve kimliğimi biliyorlardı. Sanırım onları en yakın arkadaşım Bay 357 ile tanıştırmanın vakti geldi. Arabamın açık camından 357 Magnum Pistol'ümü aldım sopasız adamın gözüne ateş ettim. Kan revan içinde yere yuvarlanmıştı. Sopalı adama da üç el ateş ettim. Ancak sopasızla işim bitmemişti. Son kez tetiği çektim. İşi bitmişti. Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi arabama bindim. Ve iki adamın cesedinin üzerinden geçerek yoluma koyuldum.
Karnım guruldamaya başlıyordu. Acıkmıştım. Bir büfeye uğrayıp soğuk sandviç almaya karar verdim. Yakınlarda bir büfe açıktı. Arabamı yol kenarına ustaca park ettim. Dışarı çıktım ve kapıyı kilitledim. Biraz mola vermek iyi gelecekti. Sonuçta güne kanlı bir şekilde başlamıştım. Gerçi her sabah böyle geçiyordu. Çok ilginç değildi benim için. Ancak şans yanımdaydı. Geçen gün benimle uğraşan adamı gördüm. Ona dersini vermeliydim. İçeri girdim ve doğal bir şekilde garsondan sandviç istedim. Hazırda olandan bir tane verdi. Parasını ödedim. Koşar adımlarla arabamın bagajını açtım. İçinde bir hazine taşıyordum. Silah hazinesi. Onlar benim masum meleklerimdi. Her şey için kullanırdım onları. Bana en uygun olan bir tanesini seçtim. Büyülenmiş bir şekilde mermileri yerleştirdim. Seçimim mi? İşte benim favorim; sıg 550 dürbünlü tüfek. İstemsiz bir şekilde gülümsedim. Silahımı alıp koşarak karşı binanın çatısına çıktım. Onu öldürmeyebilirdim de. Ancak o adamdan nefret ediyordum. Onu öldürürsem dünyadan bir pislik daha eksilecekti. Bu dünya için gerçekten yararlı olurdu.
Büyük bir sabırla nişan aldım. Ve son ana kadar bekledim. Son lokmasını ağzına attığı an alnının ortasına patlattım. İşte zafer. Yine sinsice bir gülümsemeyle yerimden kalktım. Rüzgar saçlarımı yüzüme savurmuştu. Elimle yüzümden çektim ve şaheserime bir kez daha baktım. Sonrası meçhul. Ev. Arabama doğru yürüdüm.
Küçük bir apartman dairesinde oturuyordum. Ve ev sahibim tam bir başbelasıydı. Tamam başbelası olan bendim. Kirayı uzun süredir yatırmıyordum. Ancak param yoktu. Görevlerden gelen parayı ise bir fonda topluyordum. O paradan kullanmayacaktım. Söz vermiştim. Karşıma birden ev sahibim çıktı:
"Nick kirayı artık ödemelisin! Yoksa seni evden çık-"
Son sözünü dinleyememiştim. Başım ağrıyordu. O yüzden dirseğimle kafasına geçirdim. Homurdanarak dördüncü kata çıktım. Anahtarımı çantamdan çekip aldım. Ve büyük bir gıcırtıyla açtım kapıyı. Çantamı, ayakkabılarımı, anahtarlığımı bir kenara fırlattım ve televizyonun başına geçtim. Pamuklu koltuğa kendimi teslim ettim. Kısa süre içinde uykuya dalmıştım. Ancak yaklaşık iki dakika sonra özel telefonum çaldı. Elimi masanın üzerine attım. Telefonu aldım ve pini girdim.
"En yakın parkın kafesine gel."
Ve yine meşgul sesi. Mızmızlanarak yerimden kalktım. Ajan olmak bunu gerektiriyordu. Ancak yorgundum. Gerçekten.
Parktaki kafede bekliyorum. Bir adam geliyor. Siyah deri ceketine bürünmüş ve yüzünü bir şapkayla gizlemiş. Yanıma oturdu ve konuşmaya başladı.
"İki tane kişi var. Biri kaçırılan. Küçük bir kız Jane. Diğeri suçlu onu bulduk. Senden istediğimiz şey onu sorgulaman ve kızın nerede olduğunu öğrenmen. Yanlız çok sert davranma ve onu öldüreyim deme."
Başımı salladım. Telefona bir mesaj geldi:
"Mahzen."
Yerimden kalktım ve kafenin mahzenine indim. Adam orada duruyordu. Biraz hırpalanmıştı. Aslında onu direk öldürebilirdim. Ama bir uyarı almıştım. Derin bir nefes aldım. Suratına okkalı bir yumruk attım. Ancak bu yeterli değildi. Cebimden yüzüğümü çıkarttım ve yumruk atacağım elime taktım. Gerildim ve bir tane daha yumruk attım.
"Asla öğrenemeyeceksin seni aptal!"
Dedi. Bu beni kızdırmıştı. Anlaşılan işim zordu.
"Aptal kimmiş göstereceğim sana."
Dedim ve kafasına iki yandan yumruk attım. Ancak konuşmamıştı hala.
"Tekrar sormak istemiyorum!"
Dedim bağırarak.
"Tamam! Dağ evlerinde saklıyorlar onu."
Dedi. Sorgulama başarılı dedim kendi kendime. Çantamdaki 357 Magnum Pistol'ü aldım ve kafasının ortasına nişan aldım. Şimdiki adresim dağ eviydi.

Arabamla iki saatlik bir yolculuktan sonra sonunda dağ evine varmıştım. Sıkı bir güvenlik vardı. Ancak zayıf halkalarıda çoktu. Susturuculu dürbünlü tüfeği aldım. Ağacın tepesine çıktım. Korumalardan birisini tek atışta indirdim. Diğerine de sıf eğlence olsun diye iki atışta. Ağaçtan atladım ve diğer korumanın işini de bıçakla bitirdim. Tedbirli adımlarla kapıya yaklaştım. Ve sonunda içerdeydim. Merdivenleri sessizce indim. Ancak o kadar şanslıydım ki (!) bir koruma karşıdan geliyordu. İşimi şansa bırakamazdım. Merdivenlerden üzerine atladım ve kafasını duvara çarptım. Mutfağa girdim. Sadece tek bir adam vardı. Aptallar. Silahımı ona doğrulttum ve Jane'in yerini sordum.
"Kaçırdığınız kız nerede?!"
"Yan odada!"
Korkmuştu ancak kolaydı. Başının arkasına silahın kabzasıyla vurdum. Ve odaya doğru yürüdüm. Tabancımı hazırladım ve içeri daldım. İçeride iki adam oturmuştu. Silahımla seri bir şekilde ikisinide vurdum. Kız içerideydi. Onu kucakladım ve garaja doğru gittim. Bir araba buldum. Tekmelyle kolu kırdım ve kızı içeri koydum. Üşümüşe benziyordu. Ceketimi çıkarttım ve üzerine örttüm. Anahtarları bulmalıydım. Kız şimdilik güvendeydi. Bekçinin kafasını dağıttım ve anahtarları alıp arabaya atladım. Son sürat sürmeye başladım. Büyük bir gürültü duymaya başladım. Dikiz aynasına baktığımda beni takip eden bir helikopter gördüm. Bir adam arabanın üzerine atladı. Tek bir çarem kalmıştı. 357 ile tavana bir delik açmak. Son sürat sürmeye devam ediyordum. Ancak helikopterdeki bir keskin nişancı omzuma ateş etmişti. Birden kontrolü kaybettim. Araba sağa sola yalpaladı ve sonunda devrildi. Kızı dışarı çıkardım. Dürbünlümü aldım ve pilota doğrulttum. Eğer pilot ölürse helikopter düşecekti. Ve bir patlamada diğerleride can verecekti. O yüzden hemen planımı yürürlüğe koydum. Tam tahmin ettiğim gibi olmuştu. Ancak arabam hurda haldeydi. Kızı kenara sürükledim. Karşıdan gelen bir motorluyu durdurdum. Ona kibarca sormayacaktım. Adamı yakasından tuttum ve yere devirdim. Kafasından kaskını aldım ve kafasına vurmaya başladım. Kızı önüme aldım ve evime doğru yol almaya başladık. Kısa süre içinde onu kapalı bir yere götürmeliydim. Son hızla ilerliyordum. Kısa bir süre içinde eve varmıştım. Sağlam kolumla kızı içeri taşıdım. Daha kendine gelmemişti. O sırada telefonuma mesaj geldi:
"Yarına kadar senin yapabileceğin bir şey yok. Silahını temizle, git biraz uyu ve sonraki günlere hazır ol. Bu arada yaranı sarmayı unutma."
Telefonum kapandı ve onu masaya bıraktım. Ve talimatları uyguladım.


Bu hikayeyi başka sitelerde de yayınlamıştım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




İşim Tehlike. Empty
MesajKonu: Geri: İşim Tehlike.   İşim Tehlike. I_icon_minitimePtsi Ocak 31, 2011 5:32 pm

Betimleme:15
Anlatım:15
Görünüm(renklendirme,boyut vs.):10
Yazım Kuralları:15
Konu:15
Toplam;70
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İşim Tehlike.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Role Play Kartı Oluşturma :: Role Play Game Perdesi :: Puan Belirleme-
Buraya geçin: